Tanrı dedi ki:
Sen nerede olursan ol, yanında her kim olursa olsun, sizler benim temsilcilerimsiniz. Süpermarkette gördüğün her bir kişi, ne kadar garip görünseler de, ne kadar farklı şeyler satın alsalar da, yüzlerinde ne ifade olursa olsun tıpkı senin gibi, cennetin birer temsilcisi.
Senin bu dünyada kendine en büyük düşman olarak gördüğün kişi de benim bir vekilim. O yüzden, aslında düşman diye bir şey yok. Ortada sadece benim temsilcilerim var, ve ben kimsenin düşmanı değilim. Birisinin senin ayağına basmış olması onu bir düşman yapmaz. Birisinin yolda giderken seni reddetmesi veya ezmesi onu bir düşman yapmaz.
Ne düşünürlerse düşünsünler, sen ne düşünürsen düşün, dünyadaki herkes ne derse desin, hiç kimse bir düşman değil.
O kişi belki yanlış yönlendirilmiştir. Belki sen yanlış yönlendirildin. Aslında öyle değil misin? Eğer öfke doluysan ve çok kızgınsan, demek ki yanlış bir yolda ilerledin ve bu yol yanlış bir bakış açısına ya da yanlış bir davranışa yol açtı.
Senden bir şey çalan birinin demek ki senden bir şey almaya ihtiyacı var. O şey artık her ne ise… Belki senden biraz kabul almak istiyor. Belli ki, onda olmayan ama senin sahip olduğun bir şeye ihtiyacı var. Bu, birazcık anlayış bile olabilir. Eğer biri seni suistimal ediyorsa, büyük ihtimalle o da kendini suistimal edilmiş hissediyordur. Peki ikinizi birden sıkıştıran bu mengeneyi durduracak olan kim? Bu üstünlük savaşına son verecek olan kim? Yaşadığımız bütün savaşlar bu “kim kazancak” meselesinden ortaya çıkmıyor mu zaten?
Ne kazanılıyor peki? Hiç bir şey mi? O halde bırak o kazansın. Belki de onun kazanmaya senden daha çok ihtiyacı var. Sen zaten bana sahipken başka neye ihtiyacın var ki? Gel benim yerime koy kendini. Ne yapardın? Ne kadar bencil olabilirdin ki? Tabii ki olmazdın.
Senin canını sıkan o kişi, kendisinin de benim bir vekilim olduğunu bilmiyor olabilir. Ama sen senin bir temsilcim olduğunu biliyorsun. Bırak gitsin. Gururunu yen. Kendini haklı çıkarma çabasından vazgeç. Ne olacak ki? Ne tohumu ekeceksin? Ne tür bir mahsül alacaksın? Sevgi tohumları ek. Giderek yüksel. Kalabalığın üzerine yüksel.
Kimse, en önemli olan varlığı senin elinden alamaz. Ama sen kendini ondan mahrum bırakıyorsun. Sen diğerlerinden onur bekliyorsun, ama kendini bir gurur yüzünden bu onurdan mahrum bırakıyorsun. Diyelim ki senden çalınan şeyin büyük önemi vardı. Yine de bu yüzden kendini onurlu davranmaktan mahrum bırakma. Sen benim bir vekilimsin ve beni temsil ediyorsun. Yanlışlıkla değil, doğrulukla.
Ben hiç bir zaman “dişe diş, kana kan” demedim. Ben hiç bir zaman saldırı emri vermedim. Kendi kalbine bile saldırmanı istemedim senden. Senin kalbin ne kadar yanlış bir algı ile bürünmüş olsa da, durumu düzeltmek için doğru bir yol bulmaya çalış. Bunu yapmak için, bilindik yöntemlerini değiştirmen gerekebilir. Yeni yollar yaratman gerekebilir. Eskiyi artık geride bırakman gerekiyor. İşte bu senin kendi seçimin. Başka bir seçenek yok. Eğer kırılmalarından ve incinmelerinden uzaklaşmak istiyorsan, onları bilinçli bir şekilde bırakman ve yoluna devam etmen gerekiyor.
Bir centilmen ile bir hanımefendi dans ederken hanımefendi adamın ayağına bassa bile, adam “kusura bakma” der. Bunu der çünkü o bir centilmendir. Kadının onun ayağına basmasına rağmen adam kusura bakma derse o adam daha güçsüz bir insan mı olur, yoksa daha güçlü bir insan mı? Ne kaybetti? Ve ne kazandı?
Peki sen bir hanımefendi veya centilmen olduğunda ne kaybediyorsun ya da ne kazanıyorsun? Bir savaşı veya mücadeleyi engellemek ya da sonlandırmak sahtekarlık değildir. Güçsüzleşmek değildir. Tam aksine, güçlenmektir. Meselenin üzerine çıkabilmektir. Meseleyi ortadan kaldırabilmektir.
Herkes bir ateş yakabilir. Bir kibrit çakman yeterli.
Ancak “yangını” söndürebilmek için gerçek bir kahraman gerekebilir.
Kaynak: http://www.heavenletters.org/it-may-take-a-hero.html
Berhan
Funda
Hülya
Gökhan